Etkiye Tepki!!!

on 26 Mayıs 2009 Salı

(Isaac Newton)

Elimden geldiğince samimi bir şekilde yazılarımı yazmaya çalıştım ve bu şekilde yazmaya devam edeceğim.Bloglamanın özgür dünyasını kavrayamayan insancıklar her nedense bunu anlayamıyorlar.Hiç olmazsa biz blogcular her konudaki düşüncelerimizi mertçe yazıyoruz.Biraz da bu yönden bizlere saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.Bu nedenle her okuduğum bloga yorum bırakırım.Çünkü yorum blog yazarını yazmaya teşvik eden etmenlerden bir tanesidir.Yanlış da anlaşılmasın ben yazıları yorum almak için de yazmıyorum.Daha önceki yazılarımı okuyanlar varsa da böyle bir kaygıyla yazı yazmadığımı anlarlar.Bu blogu da neden açtığımı "Bir Blogun Doğuşu" adlı yazımda da belirtmişimdir.

Neden bu kadar tepkili bir yazı yazdığımı merak eden olabilir.Benim tepkim sadece empati yapamayan insanlara.Onlara kızmıyorum aslında.Yapamamakta haklılar.Çünkü bizlere böyle bir duygunun var olduğunu öğretmemişler.Hepimiz empati özürlü yetiştirilmişiz ve bu sayede iyice bencilleştirilmişiz.Ama şuna kızıyorum; daha kendini çözemeyip kendi eksikliklerini tamamlamayıp da başkalarının kusurlarını arayan insanlar beni deli ediyorlar.

Allaha şükür ki farkındalığı elde edip bu duyguyu edinebilmişim.Olmayanlara da tavsiyem şu; önce empati nedir öğrenin, benim veya bir başkasının yazılarını öyle okuyun, ona göre değerlendirme yaparsınız.

Siz en içten duygularınızla bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz, karşınızdaki kişi hiç bu yönü düşünemeyip "bir kaç cümle okudum saçma geldi hemen kapadım."diyebilme lüksünü nereden buluyor acaba buna şaşarım.En azından yazının veya blogun tamamını okursun ona göre iyi veya kötü eleştiride bulunursun ben de ona göre yazılarımda daha dikkatli davranırım.

Şunu da belirtmek isterim ki duygu ve düşüncelerini yazıya dökmek her babayiğitin harcı değildir.Kaldı ki dökebiliyorsun bunları internette yayınlamak da biraz cesaret ister.Keşke herkes blog açacak kadar dürüst olabilse. En azından ben dürüst bir şekilde düşüncelerimi yazıya döküp kendimi anlatmaya çalışıyorum.Var mı bundan daha güzel bir yöntem!!!

Bir kaç farklı samimi blog daha görmek istersen şunlara da bir göz at istersen:

Öykü
Kunegond
Zapt-ı Hayat
Bir Damla Su
Yaşadıkça

Blogcunun halinden en iyi blogcu anlar herhalde.Zapt-ı Hayat adlı blogun açıklaması anlatmak istediklerimi çok güzel özetlemiş “yazdıklarımdır bana en güzel ayna, var gel sen beni yazdıklarımdan anla…”

Not:Tepkili olduğum kişiler kendilerini bilmektedirler.

Platonik aşkla yaşamak...

on 25 Mayıs 2009 Pazartesi


Tüm umutların tükendiği anda bir ışık belirir sanki karanlığın ortasında.Sonra o ışığa doğru yönelirsin,takip edersin onu.Ne yapacağını bilemez halde sürekli yürürsün ona doğru,yürürsün ama bir türlü ulaşamazsın.Sen ona yaklaştıkça o senden uzaklaşmaktadır aslında.Çaresizce koşarsın,koşarsın,koşarsın yakalayıp kaybetmemek için.Zamanla bu sende bir arzu,bir tutku haline dönüşür.Ulaştığında bütün acılarının dineceğine inanırsın,sonra...Sonrasını düşünmeye korkarsın.Kavuştuktan sonra içindeki ateşin sönmesinden korkarsın.Düşlerinde büyüttüğün gibi olamayacağından korkarsın.Bir yanın vuslatı arzularken bir yanın vuslattan kaçmaya başlar...

Bir bakmışsındır ki yakalamışsındır ışığı.Ama içinde tüm bu korkulardan dolayı buruk bir sevinç vardır.Fark edersin ki düşlediğin gibi değildir herşey.Hüsrana uğrarsın,yıkılırsın.Bir anda bırakıverirsin elinden,bir daha yakalama fırsatının olmadığını bile bile.Düşlerini gerçeğe tercih edersin,karanlıklar içinde büyütmeye devam edersin.

Aradan uzun zaman geçer.Artık ruhun paramparça olur,benliğin yok olur ve tamamen o olursun.İstesen de çıkaramazsın içinden.Çünkü bedeninin herbir zerresine perçinlenmiştir bir kere.Çıkarabilsen de ruhunda derin yaralar bırakacağını bilirsin.

Zamanla alışırsın.Onunla yaşamayı öğrenirsin.Bir başkası olsa da hayatında, ömrünün sonuna kadar içinde hep onun olacağını bilirsin...

Uyanamayan Dev

on 13 Mayıs 2009 Çarşamba


Yazmayalı neredeyse bir buçuk ay olmuş.Artık bir şeyler yazmanın vakti geldi de geçiyor bile.İlk yazmaya başladığım zaman geldi aklıma.İçimde sürekli konuşan hiç susmayan bir insan vardı sanki.Dürtüp duruyordu şunu da yaz bunu da yaz,yaz,yaz...Ve böyle sürüp giderken bir şeyler ters gidiyordu sanki.Yazdıklarımla çeliştiğim fikrine kapılmıştım ve o an yazmayı bırakıp kendimi incelemeye başladım.

Uzun bir süre kendimi dinledim ama bir türlü sorunun kaynağını bulamıyordum.Sorun bende değildi.Yazdıklarımla da çelişmiyordum aslında.Bir süre sonra farkettim ki çevremdeki insanlar benim savunduğum fikirlerimle çelişmekte ve bunların yansıması da beni etkilemekteymiş.

Kendimle çelişmedğimi anladıktan sonra hemen bir hevesle yazı yazmaya devam edeyim dedim.Fakat bir türlü başaramadım.Kendimi dinleyeyim derken içimdeki devi de uyutmuşum meğersem. :D Ne yapsam ne etsem bir türlü uyandıramadım.Bir kaç zorlama yazı deneyeyim dedim baktım o da olmuyor.Anladım ki zorla güzellik olmaz.Bizim dev herhalde yanlış mevsimde kış uykusuna yatmış. :) Neyse biraz daha bekleyelim belki uyanır derken bir baktım ki aradan uzun zaman geçmiş.Dedim senmisin uyuyan, aldım elime mızrağı bir dürttüm ki uyanış o uyanış.Bu acıyla bir daha ömür boyu uyumaz herhalde.Şimdilik biraz uyku sersemi,kendine geldiği zaman yine geveze haline döner. :D

Tabi ki bu uzun arada suskun tarafımla hikaye yazmaya başladım.Son zamanlarda okuduğum kitaptan da etkilendim.Kitap Mehmet Rauf'un Eylül diye bir romanı.Türk edebiyat tarihinin ilk psikolojik romanı olarak da kabul edilir.Kişilerin olaylar karşısındaki durumunu anlatan güzel bir kitap.Okumanızı tavsiye ederim.

Daha önce arkadaşımın yaşanmışlıklarından esinlenerek yazdığım hikaye gibi bu sefer biraz kendi yaşanmışlıklarım biraz da hayal dünyamın yardımıyla hikayeye başladım.Başladım başlamasına fakat hikaye bir türlü bitmek bilmiyor.Bizim hikaye oldu roman uzadıkça uzuyor.Hala da sonunu getiremedim ama en kısa zamanda toparlayıp blogda yayınlayacağım.Çok uzun olduğu için kısa kısa ön hikayeler şeklinde parçalamayı düşünüyorum.O da aşağı yukarı beş veya altı bölümden oluşur herhalde.

Ohh be!!!Dünya varmış.Yazmak ne güzel bir şeymiş ;)